Sayfa 1 Toplam: 2
Büyük Çin bilgesi, filozof, siyasal yönetici ve Çin tarihinde resmi din olarak kabul edilen öğretilerin kuramcısı Konfüçyüs ( Kung-fu-tzu ya da Üstad Kung)
M.Ö 551 yılında, Lu kentinde -şimdiki Shantung eyaletinde- doğdu. Chou hanedanlığı döneminde (M.Ö. 1027-256), Hristiyanlığın doğuşundan yaklaşık beş yüz yıl önce yaşadı. Küçük yaşlardayken babası ölünce, annesi tarafından mütevazı koşullarda büyütüldü.
Ambar bekçiliği ve kamu arazisi yöneticiliği yaptı ama asıl isteği, Chou hanedanlığının ilk zamanlarına özgü ahlak değerlerini yaymak, bu hanedanlığın kuruluş döneminde hüküm süren iki kralın, Wen ile Wu'nun ülkülerini yeniden canlandırmaktı. Ama onun dönemi zorlu bir dönemdi. Chou hanedanlığının ilk yıllarının ayırıcı özelliği olan siyasal birlik, siyasal güç, hanedanlığı oluşturan kent devletleri arasındaki çatışmalarla, hanedanlıktan olmayan devletlerin yayılmacı saldırılarıyla, dağlarla vahşi bölgelerden gelen göçebe toplulukların akınlarıyla büyük ölçüde örselenmişti.
Konfüçyüs'ün kenti Lu işgalcilerin denetimi altına girmişti. Konfüçyüs, öğretisine yetke, nüfuz sağlayacak bir kamu görevine atanmayı başaramamıştı. Bundan ötürü, benzer beklentiler taşıyıp benzer güçlüklerle karşılaşan diğerleri gibi Konfüçyüs de, küçük bir öğrenci, izleyici topluluğunun eşliğinde gittiği saraylara, yöneticilere hizmet sunarak gezginci öğreticilik yapmaya başladı.
Konfüçyüs'ün yaşam öyküsüyle kişiliğinin de ona atfedilen öğretilerin ayrıntılarının da doğruluğundan emin olmak olanaklı değil. Kaynaklarda, onun ölümünden sonra geliştirilmiş, kuşkusuz pek çok yönüyle izleyicileri tarafından elden geçirilmiş, zenginleştirilmiş, yeniden düzenlenmiş karma açıklamalar vardır. Mevcut bilgilerdeki kimi iç tutarsızlığa, kimi vurgu farklılığına karşın, bilgi ile ahlaksal erdem arayışına tutkuyla inanan, tüm yaşamı boyunca dürüstlüğünü koruyan, kendini sadece öğretmeye adayan bir adama ait bütünlüklü çizgileri seçmek olanaklı. Benzer şekilde, Konfüçyüs'e atfedilen yazılı özdeyişlerin ona ait olup olmadığını saptamak da olanaklı değil. Konfüçyüs'e atfedilen deyişlerle düşüncelerin çoğu “Konuşmalar”diye bilinen bir seçkide toplanmıştır.
Konfüçyüs düşüncesi, 1583'te Pekin'e yerleşen Cizvit misyonerleri, Çin bilgisi ile kültürünü özümseyip bu yeni bilgilerini Avrupa'ya aktarancıya kadar Batı dünyasında bilinmiyordu. K'ung Fu-tzu adını Latinceleştiren de bu Cizvitler olmuştu ve böylece bu büyük bilge, dünyanın pek çok yerinde Konfüçyüs adıyla tanındı.
ŞEÇMELER
●Üstad dedi ki: "Bir insanın, bilgiyi edinip kendi kendine bunu uygulaması gerçekten bir zevk değil midir? Peki ruh akrabalarının uzaklardan gelerek bir adama kavuşmasında da lezzet yok mudur? İnsanların kendisine sevgi göstermediği zamanlarda hiç sitem etmeyen adam değil midir gerçek filozof?"
●Filozof Yu dedi ki: "Hayırlı bir evlat olup büyüklerine hürmet ettiği halde, kendisinden üstün olanlara karşı terbiyesizlik etmeye niyetli kişilere nadiren rastlanır. Kargaşa yaratmaya hevesli birininin kendinden üstün olanlara terbiyesizlik etmeye niyetsiz olması mümkün değildir. Gerçek filozof kendini temellere adar; zira bunlar bir kez ortaya çıkınca doğru istikamet de belirecektir. Peki bencil olmayan bir hayatın ilk belirtisi de hayırlı birer evlat olup büyüklere hürmet etmek değil midir?"
●Üstad dedi ki: "Ustaca yapılan bir hitap ve kendini şirin gösterme çabasının erdemle birlikte bulunduğu nadiren görülür."
●Filozof Tseng dedi ki: "Kendimi her gün üç bakımdan inceliyorum: Diğer insanlar için yaptığım planlarda acaba bir vicdansızlık, bilinçsizlik de yaptım mı? Arkadaşlarıma karşı samimiyetsiz miydim? Son olarak da, bana öğretilenleri uygulamayı başarabildim mi?"
●Üstad dedi ki: "Bin sayısınca savaş arabası olan bir devleti idare etmek için, iş hayatında dinî bir hassasiyet ve güzel bir iman, harcamalarda tutumluluk ve halk sevgisi, ayrıca halkın doğru mevsimde kamu işlerinde istihdam edilmesi gerekir."
●Üstad dedi ki: "Bir genç, ailesiyle birlikte yaşarken hayırlı bir evlat olsun, gurbetteyken büyüklere hürmet etsin; basiretli ve dürüst olsun, herkese karşı açık bir sevgi sunarken kendisi iyilerle birlik olsun. Böyle davrandıktan sonra kendinde hâlâ biraz güç bulabilirse, bu gücü de incelikli çalışmalara sarf etsin."
●Tzu Hsia dedi ki: "Zihnini kadınsı bir cazibeden güzel ahlâka aktaran, ana-babasına hizmet ederken elinden gelen her şeyi yapmaya hazır olan, hükümdarına hizmeti sırasında canını vermeye hazırlanan ve arkadaşlarıyla birlikteyken dürüstçe konuşan kişi —işte bu; gerçi başkaları ona cahil diyecektir, ama ben ona şüphesiz bilge demeliyim."
●Üstad dedi ki: "Vakarı olmayan bir talebe saygınlık kazanamayacaktır; bu da onun öğrendiklerinin sebat bulmamasına sebep olur. Talebenin en önemli ilkeleri vicdan ve samimiyet olmalıdır. Kendisine denk olmayanlarla arkadaş olmasın. Hata edince hatasını telafi etmede tereddüt göstermesin."
●Filozof Tseng dedi ki: "Ana baba öldükten sonra endişeye kapılmak ve bununla uzun süre meşgul olmak insanların ahlâkında bereketli bir tamirata yol açacaktır."
●Tzu Çin, Tzu Kung'un şöyle dediğini bildirdi: "Üstad bir ülkeye vardığı zaman bu ülkenin nasıl idare edildiğini duyardı. Bu bilgiyi edinmek için sorar mıydı, yoksa başkaları mı bunu ona ulaştırırdı?" Tzu Kung dedi ki: "Üstad hürmetkar, dürüst, nazik, şefkatli ve yumuşak kalpli olduğu için bu bilgiyi elde eder. Üstad'ın soru sorma şekli —nasıl da farklı diğer insanlarınkinden?"
●Üstad dedi ki: "Bir adamın babası sağsa, eğilimlerine dikkat edin; babası ölünce işleri nasıl yürüttüğüne bakın. Eğer üç yıl süresince babasının yolundan hiç ayrılmazsa, bu adama hayırlı evlat diyebiliriz."
●Filozof Yu dedi ki: "Edep ve terbiyenin gösterilmesi sırasında değerli olan doğallıktır. Eski hükümdarların düzenlemelerinde hayranlık veren esas özellik budur, hem küçük hem de büyük işler buradan çıkar. Fakat müsaade edilmeyecek bir doğallık da vardır ki; bu, doğal olmayı bilmek ve fakat edep ve terbiyenin sınırlarını ihlal etmemektir."
●Filozof Yu dedi ki: "Doğru olana uygun bir söz verdiğiniz zaman, sözünüzü tutabilirsiniz. Lezzeti ayarında bir saygı gösterirseniz, utanç ve rezaleti kendinizden uzaklaştırmış olursunuz. Sırlarınızı verdiğiniz kişi eğer arkadaşlarını bırakmıyorsa, ona güvenebilirsiniz."
●Üstad dedi ki: "Beslenmesinde iştahının tatmin edilmesini beklemeyen, barınmasında rahat aramayan, işini şevkle yapan, temkinli konuşan, yüksek ilkeleri olanlarla birlikte bulunan, böylece kendisini doğrultan bir talebe —işte böyle birinin öğrenmeyi gerçekten sevdiğini söylemek mümkün."
"Ne dersiniz" diye sordu Tzu Kung, "fukara olsa da gururlu ya da servetine rağmen gurursuz adama?" "Olabilir," diye cevapladı Üstad, "fakat yine de fukara olsa da mutlu ya da servetine rağmen yüceliği seven adamla bir değil ya." Tzu Kung meseleyi belirgin kılmak istedi: "Şiire göre bu, önce kesip sonra törpülemek gibi ya da yonttuktan sonra ezip ufalamak gibidir. Bunu demek istiyordunuz, sahiden öyle midir?" "Evet Tzu," dedi Ustad, "evet bundan sonra gerçekten ona Şıir'den (Şih çing adın-da 300 şiirlik divanı kastediyor; rivayete göre bu divanı derleyen de Konfüçyüs'ün kendisi.) bahsedebilirim; çünkü ona bir misal verdim, o da çıkardı hikmetini."
●Üstad dedi ki: 'İnsanlar beni tanımıyorlar diye üzülmeyeceğim; insanları tanımıyorum diye üzüleceğim."
●Üstad dedi ki: "Zihnini gerçekten erdemliliğe yönel¬ten bir insandan kötülük beklenmez."
●Üstad dedi ki: "Herkes ister zengin olmayı, rütbe ve makam kazanmayı; ama bunlar doğru yoldan kazanılmadiği sürece, elden de çabuk çıkar. Kimse istemez yoksul düşüp aşağılanmayı; ama dürüst davranılmadığı sürece bunlardan kurtuluş da mümkün değildir. Eğer şeref sahibi bir kişi erdemden uzaklaşırsa, adından dolayı yapmakla yükümlü olduğu şeyleri nasıl yerine getirecektir? Şeref sahibi bir kişi olsa erdemi gözden çıkarmaz, bir öğünlük zaman için bile yapamaz bunu. Telaşlı zamanlarda da, tehlike mevsimlerinde de yine ona sarılır.
●Üstad dedi ki: "Ne erdemliliği seven birini ne de erdemsizliğe düşman duran birini görmüş değilim. Erdemliliği seven kişi, hiçbir şeyi onun üzerine koymaz; erdemsizliğe düşman duran kişiyse o kadar erdemli olur ki erdemsizlik ona yaklaşamaz bile. Bir gün için olsun bütün gücünü erdemli olmaya sarfeden biri var mı? Buna güç yetirecek birini henüz görmüş değilim. Belki vardır böyle biri, ama henüz bana rastlamadı."
●Üstad dedi ki: "Bir insanın hataları, onun kafa yapısına uygundur. Şöyle bir hatalarını gözle! Hangi erdemlere sahip olduğunu anlarsın."
●Üstad dedi ki: "Bir kimse sırlara talip olduğu halde giydiği paçavralardan, yediği fukara yemeğinden dolayı utanıyorsa, henüz kendisiyle konuşmaya değer biri olmamış demektir."
●Üstad dedi ki: "Akıl sahibi insan, dünya karşısındaki tavırlarında ne bir şeye karşı düşkünlük gösterir ne de peşin hükümleri vardır onun. Doğru olan neyse, o hep onun yanındadır."
●Üstad dedi ki: "Şeref sahibi insan kendi karakteri üzerine kafa yorarken, ondan aşağı olanlar mevkilerin', düşünürler. Şeref sahibi insan adaleti arzularken, ondan aşağı olanların istediği menfaatleridir."
●Üstad dedi ki: "Daima kendi çıkarını düşünen kimse kısa zamanda düşmanlar kazanacaktır."
●Üstad dedi ki: "Bir hükümdar kendi ülkesini adetlere göre ve samimiyetle yönetiyorsa, hiç orada karışıklık çıkabilir mi? Peki eğer bu hükümdar ülkesini yönetirken adetlere uymuyorsa ve samimi değilse, adetlerin görünüşte kendisine ne faydası olabilir?”
●Üstad dedi ki: “Akıl sahibi kişi doğru olandan haber alır. Ondan aşağıda olanlarsa neyin işe yaradığını haber alırlar.”
kaynak: *Diane Collinson, Robert Wilkinson-Otuz Beş Doğu Filozofu
* Şule yayınları, Konfüçyüs-Seçme Konuşmalar